Yasaklar, yalnızca gerçek çözümleri erteleyen geçici önlemlerdir

Cansu Yalçıner

2/4/20254 min read

Son yıllarda birçok ülkede çocukların sosyal medya kullanımını sınırlandırmaya yönelik düzenlemeler konuşulmaya başlandı. Avustralya’nın, 16 yaş altı çocukların sosyal medya kullanımını yasaklayan yasa tasarısı Kasım 2024’te kabul edildi. Norveç asgari yaş sınırını 15'e yükseltmeyi planlamakta, Birleşik Krallık ise yaş sınırlamalarını tamamen reddederek platformların sorumluluk alması gerektiğini vurguladı. Türkiye de bu sürecin bir parçası olarak, sosyal medya platformlarına yaş sınırlamaları koymayı ve belirli yaş gruplarına (16 yaş olması bekleniyor) yasaklar getirmeyi tartışmakta.

Ancak çocukların sosyal medya kullanımıyla ilgili yasal durum sadece bu tartışmalarla sınırlı değil. Avrupa Birliği’nde yürürlükte olan Genel Veri Koruma Tüzüğü (GDPR) ve Amerika Birleşik Devletleri'ndeki (COPPA), sosyal medya platformlarının 13 yaş altı çocukların kişisel verilerini işlemelerini yasaklıyor. Bu nedenle platformlar, kullanıcı olabilmek için en az 13 yaşında olma şartı koşuyor. Türkiye’de ise sosyal medya kullanımı için doğrudan bir yasal yaş sınırı bulunmasa da, platformların kendi kullanıcı sözleşmeleri bu uluslararası düzenlemeleri esas alıyor. Fakat biliyoruz ki pratikte bu kurallar ne etkili şekilde uygulanıyor ne de yeterince denetleniyor. Bu nedenle yazının devamında, yasal düzenlemeler ile çocukların gerçek kullanım pratikleri arasındaki farkı dikkate alarak değerlendirme yapmak önem taşıyor.

Çocuklar ve gençler, bilgiye erişme ve sosyalleşme için sosyal medyayı kullanmaya devam edeceklerdir. Roblox örneğinde olduğu gibi resmi kısıtlamalar olsa dahi platformlara ulaşmak için VPN kullanmayı öğrenmeye başlayacak, aile üyelerinin hesapları üzerinden platformlara erişerek bu yasakları aşmanın yollarını bulacaklardır. Bu durum, çocukların daha güvensiz ve denetimsiz alanlara yönlendirebilir, ebeveynlerin ve eğitimcilerin rehberliği olmadan bilinçsizce interneti kullanmalarına sebep olabilir.

Ayrıca çocukların, yalnızca internetin risklerinden korunmakla kalmayıp aynı zamanda dijital alanda aktif bir şekilde yer alabilmeleri, temel bir hak olarak kabul edilmektedir. Birleşmiş Milletler Çocuk Haklarına Dair Sözleşme, çocukların ifade özgürlüğünü, bilgiye erişim hakkını ve eğitim hakkını tanır. Bu bağlamda, çocukların çevrimiçi ortamlara güvenli ve uygun içerik eşliğinde katılımı, onların hem entelektüel hem de sosyal gelişimlerini destekler. Ancak, aşırı sınırlamalar veya erişim engelleri, çocukların dijital kaynaklara erişimini sekteye uğratarak eğitim ve sosyalleşme fırsatlarını da kısıtlayabilir. Bu nedenle, dijital dünyada çocuk haklarının korunmasında, risklerden haberdar olma ve bilinçli kullanım kadar, hak ve özgürlüklerin dengeli bir şekilde sağlanması da kritik öneme sahiptir.

Sosyal medya platformlarının çocuklar için güvenli bir deneyim sunması, tasarım süreçlerinden itibaren sorumluluk almayı gerektirir. İçerik filtreleme, yaşa uygun özellikler, ebeveyn kontrol araçları ve yapay zekâ temelli risk tespit sistemleri gibi uygulamalarla, çocukların çevrimiçi ortamda maruz kalabilecekleri zararlar en aza indirilebilir. Bu yaklaşım, yalnızca yasal düzenlemelerle değil, platformların kullanıcı odaklı bir etik anlayışa sahip olmasıyla mümkün hale gelir ve dijital dünyayı çocuklar için daha güvenli bir hale dönüştürür.

Bir diğer önemli nokta, bu yasakların çocukları korumaktan çok, yetişkinlerin sorumluluklarını devretmelerine neden olmasıdır. Ebeveynlerin ve eğitimcilerin çocukları internetin risklerine karşı bilinçlendirme ve onlara rehberlik etme görevlerini yerine getirmeleri gerekir. Ancak, yasakların devreye girmesi, bu sorumluluğun bir yönetmelik ya da yasa ile çözülebileceği yanılgısını yaratır.

Çocukların güvenliğini sağlamak, sadece platformlara erişimi kısıtlayarak değil, onları bilinçli bireyler olarak yetişmelerini destekleyerek mümkün olabilir. Dijital vatandaşlık becerileri, çevrimiçi tehlikeleri tanıma ve güvenli internet kullanımı konularında eğitimler verilmesi, yasaklara kıyasla çok daha sürdürülebilir bir çözüm sunacaktır.

Özetle, kısa vadede çocukların sosyal medyaya erişimini yasaklamak, ebeveynlere ve yetkililere geçici bir rahatlama hissi verse de uzun vadede kalıcı çözümler sunmakta yetersiz kalır. Yasaklar, çocukların dijital dünyada bilinçsizce hareket etmesine ve denetimsiz alternatif risk alanlarına yönelmelerine yol açabilir. Bunun yerine, platform sorumluluğu temel alınarak, sosyal medya şirketlerinin tasarım aşamasından itibaren içerik filtreleme, ebeveyn kontrol araçları ve yapay zekâ temelli risk tespit sistemleri gibi uygulamaları hayata geçirmesi kritik önem taşıyor. Ayrıca, çocuk hakları ve dijital erişim odağında, çocukların yalnızca korunması değil, aynı zamanda güvenli ve aktif bir katılımla internetin sunduğu eğitim, sosyalleşme ve kendini ifade etme haklarından yararlanmaları gözetilmelidir. Böylece, yasaklar yerine dijital okuryazarlık, ebeveyn rehberliği ve sürdürülebilir eğitim politikaları ile çevrimiçi riskleri en aza indirmek ve çocukların dijital dünyayı sağlıklı bir şekilde deneyimlemelerini sağlamak mümkün hale gelir. Yasaklar, yalnızca gerçek çözümleri erteleyen geçici önlemlerdir.